
Bu oyunun ismini duyunca önce bir duruyorsun. “Dead or Alive 2”… sanki karşında Clint Eastwood var, sana bakıyor. Dedim “bu da kesin kuru kafa, duman, mezar taşı…” Ama yok. Vahşi Batı tamam da, burası şansın silah çektiği yer. Ve sen de o düellonun ortasındasın.
Açtım oyunu, bir baktım… kaktüs, ahşap evler, sert müzik. Tam anlamıyla film seti gibi. Ama burada figüran yok, başrol sensin. İlk tur çevirdim, bir şey olmadı. Dedim “hadi be kovboy, kıpırda biraz.” Üçüncü turda bi’ bonus geldi. Ekran bi değişti, ulan dedim “şimdi başlıyoruz!”
Bu Slotun Kurşunları Wild Atar
Dead or Alive 2’de öyle sıradan dönüş yok. Her sembol, her simge bir hesap. Hele o wild sembolleri… ahh o belalı karakterler. O kadar havalılar ki, ekranda çıkınca içimden “buyur şerifim, geç şöyle” diyorum.
Oyunun en büyük numarası: üç farklı free spin modu. İstersen sağlam ama risksiz takıl, istersen orta yolcu ol, istersen de çat çat diye vur gelsin. Ben tabii ki en riskli olanı seçtim. Çünkü ya kazanacaksın, ya da daha büyük kazanmak için bir daha oynayacaksın.
Müzikler, atmosfer, animasyonlar… hepsi senin “ben buradayım” demeni bekliyor. Dead or Alive 2 bir oyun değil, macera. Bi’ şans çeviriyorsun, sonra olaylar gelişiyor. Şerif geliyor, haydutlar kaçıyor, kasaba karışıyor. Ama kazanan sen oluyorsun.
Slotter’da Atını Park Et, Kervanı Yağmala
Bu vahşi yolculuk nerede mi yaşanır? Tabii ki Slotter’da. Çünkü o eski saloon kapısından içeri girdiğinde karşılayan yok ama oyuna ışık hızında başlatan bir sistem var. Arama derdi yok, reklamı geçme olayı yok. Tertemiz ekran, hızlı dönüşler. Slotter varsa, kafa rahat.
Dead or Alive 2 gibi oyunlar için doğru yer lazım. Koca kasabayı yağmalamak kolay değil. Ama Slotter sağ olsun, ne silah takılır ne cephane biter. Oyunu yükle, hesabı yapma, sadece çevir. Kazanırsan ne âlâ, kaybetsen de “iyi savaştık” dersin.
Slotter, bu işin bel kemiği. Güven, hız, kolaylık. Gerisi zaten eğlence. Kovboylar da orada, çarklar da dönüyor. Sadece cesaret etmen yeter.
Ya Cesaret Edersin, Ya da Hep Merakta Kalırsın
Dead or Alive 2 seni korkutmasın. Ne mezarlık havası var, ne de uğursuzluk. Bu oyun, tam anlamıyla “ölümüne oyna ama keyifle yaşa” kafası. Kazanırken o kovboy havasını hissediyorsun. Kaybederken bile içten içe bir gülümseme geliyor: “Bu sefer olmadı ama iyi gitti be!”
Ve bazen, gerçek hayat gibi… ya elini çekeceksin, ya da tüm şansını ortaya koyacaksın. Çünkü bu dünya ya ölü ya diri değil… kazanan yaşıyor.